Kur’ân’ın İfade Üslubu ve Cümle Yapısının İlâhî Hikmeti
Kur’ân’ın İfade Üslubu ve Cümle Yapısının İlâhî Hikmeti
Kur’ân-ı Kerîm, manasıyla olduğu kadar lafzıyla da mu’cizedir. Her bir kelimesi, cümle yapısı ve üslûbu, sonsuz bir ilim ve hikmetin tezahürüdür.
1. Kur’ân’daki Tekrarların Hikmeti (Tekrarda Yenilik Prensibi)
Zâhiren tekrar gibi görünen âyet ve kıssalar, hakikatte pek çok hikmete mebnî olarak zikredilmiştir. Kur’ân’daki tekrarlar, usanç veren bir yineleme değil, her defasında yeni bir mana ve hikmet kapısı açan, tefekkür ufkunu genişleten bir “tekrar-ı tesîsî”dir (kurucu tekrardır).
• Tevhid, Nübüvvet ve Haşir Gibi Esasların Tesbiti: İmanın temeli olan bu üç büyük esas, insan hayatının en mühim hakikatleridir. Nasıl ki bir binanın temel direkleri sürekli nazara verilir ve tahkim edilirse, Kur’ân da bu esasları farklı üslûp ve bağlantılarla tekrar ederek kalplerde ve akıllarda kökleşmesini temin eder. İnsan, her an bu hakikatlere muhtaçtır. Risale-i Nur Külliyatı’nda bu hakikat şöyle açıklanır: “Kur’an hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı davet olduğundan içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir ve eblağdır. Ehl-i kusurun zannı gibi değil… Zira zikrin şe’ni; tekrar ile tenvirdir. Duanın şe’ni; terdad ile takrirdir. Emir ve davetin şe’ni; tekrar ile te’kiddir. Hem herkes her vakit bütün Kur’anı okumağa muktedir olamaz. Fakat bir sureye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı Kur’aniye ekser uzun surelerde derc edilerek her bir sure bir küçük Kur’an hükmüne geçmiş. ”
Sözler ( 242 )
• Farklı Bağlantılarda Farklı Manalar: Musa Aleyhisselâm kıssası gibi bazı kıssalar, farklı sûrelerde tekrar edilir. Ancak bu tekrarların hiçbiri diğerinin aynı değildir. Her bir sûrenin ana gayesine uygun olarak, kıssanın farklı bir yönü, farklı bir teferruatı veya hikmeti ön plana çıkarılır. Bir yerde Hz. Musa’nın Firavun karşısındaki tevhîd mücadelesi vurgulanırken, başka bir yerde kavmiyle olan imtihanı veya ilâhî rahmete mazhariyeti nazara verilir. Böylece her tekrar, kıssadan alınacak dersleri zenginleştirir ve yeni bir mana penceresi açar.
• Usandırmayan Mucizevî Üslûp: Beşerî metinlerde tekrar, genellikle bir kusur kabul edilir ve okuyucuyu usandırır. Kur’ân’ın en çok tekrar edilen sûresi olan Fâtiha Sûresi’ni her gün defalarca okumaktan hiçbir mü’min usanç duymaz; bilakis her okuyuşta farklı bir lezzet ve feyiz alır. Bu durum, Kur’ân lafzının beşer takatinin fevkinde, ilâhî bir halâvet (tatlılık) ve tazelik taşıdığının açık bir delilidir.
2. Fiil Kalıplarının (Mâzî, Muzari, Emir) Tecellî Zamanlarına Göre Sırrı
Kur’ân’daki fiil zamanlarının kullanımı, sadece gramer kaidelerine göre değil, aynı zamanda ilâhî bir maksada ve mananın ruhuna uygun olarak seçilmiştir.
• Mâzî (Geçmiş Zaman) Kipi: Kur’ân’da, kıyamet ve ahiret gibi gelecekte vuku bulacak hadiselerden bahsederken sık sık mâzî kipi kullanılır. Mesela: “Sûra üflenmiştir (نُفِخَ), böylece Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde kim varsa hepsi ölüp yere düşmüştür…” (Zümer, 39/68) Burada “üflenecek” yerine “üflendi” denilmesi, hadisenin vuku bulacağının kesinliğini ve muhakkaklığını ifade eder. O hadise, Allah’ın ezelî ilminde zaten vuku bulmuş gibidir. Bu üslûp, dinleyenin zihninde olayın vukuuna dair hiçbir şüpheye yer bırakmaz ve ona bir kesinlik hissi verir.
• Muzari (Geniş ve Gelecek Zaman) Kipi: Bu kip, genellikle devamlılık arz eden hadiseler, ilâhî fiillerin sürekliliği veya geçmiş bir olayı canlandırıp dinleyicinin gözü önüne getirmek için kullanılır.
• Devamlılık: “Allah, gökleri ve yeri yaratır (يَخْلُقُ).” Bu ifade, yaratma fiilinin bir defaya mahsus olup bitmediğini, her an devam ettiğini gösterir.
• Canlandırma: Peygamber kıssaları anlatılırken bazen muzari kipine geçilir. Bu, dinleyiciyi asırlar öncesine götürüp hadiseyi sanki o an yaşanıyormuş gibi hissettirmek ve mananın tesirini artırmak içindir.
• Emir Kipi: Emir kipi, Kur’ân’ın bir hidayet ve kanun kitabı olmasının en açık tezahürüdür. Bu kip, Kâinatın Yaratıcısı ile O’nun kulu arasındaki münasebeti tesis eder. “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin…” (Bakara, 2/43) Bu emirler, sadece birer talep değil, aynı zamanda kulun menfaatine olan, onu hem dünyada hem de ahirette saâdete ulaştıracak hikmetli reçetelerdir. Emir sigası, ifadenin kesinliğini, mükellefiyetin ciddiyetini ve hitabın arkasındaki sonsuz kudret ve otoriteyi hissettirir.
3. Kur’ân’ın Beşerî Metinlerle Mukayesesinde “İ’câz-ı Beyânî” Yönleri
Kur’ân’ın beyanındaki i’câz (mu’cizelik), onun beşer kelâmı olamayacağının en kuvvetli delillerindendir.
• Eşsiz Nazım ve Ahenk: Kur’ân, Arap edebiyatındaki şiir kalıplarından hiçbirine uymaz, fakat en beliğ şiirlerden daha ahenkli ve tesirlidir. Düz nesir de değildir, fakat en sanatlı nesirlerden daha nizamlı ve akıcıdır. Bu kendine has üslûp, taklit edilemez bir yapıya sahiptir.
• Câmiiyyet (Kapsayıcılık) ve Îcâz (Vecizlik): Kur’ân, en az kelimeyle en çok manayı ifade etme sanatının zirvesidir. Az bir lafızla sayfalarca tefsir gerektirecek kadar geniş hakikatleri ifade eder. Mesela: “Kısasta sizin için hayat vardır.” (Bakara, 2/179) Bu iki kelimelik cümle; katilin öldürülmesinin, hem potansiyel katiller için caydırıcı bir ders olacağını (toplumsal hayat), hem de maktulün yakınlarının intikam hırsını teskin edip kan davalarını önleyeceğini (sosyal hayat) ve adaletin tesisiyle umumi bir emniyet hissi vereceğini (huzurlu hayat) ifade eden muhteşem bir îcâz örneğidir.
• Üslûptaki Harikulâde Akıcılık: Kur’ân, birbirinden çok farklı mevzular arasında (mesela, tevhid akidesinden fıkıh hükümlerine, oradan bir peygamber kıssasına, sonra ahiret tasvirine) hiçbir kopukluk ve sunîlik olmadan, fevkalâde bir akıcılıkla geçiş yapar. Bu, beşerî metinlerde ulaşılamayacak bir mertebedir. Bir yazarın veya şairin belli bir üslûbu vardır. Kur’ân ise, her mevzuya en münasip üslûbu kullanır ve bu geçişler o kadar tabiidir ki, metnin bütünlüğünü zedelemez, bilakis kuvvetlendirir.
• Meydan Okuması (Tahaddî): Bütün bu vasıflarından dolayı Kur’ân-ı Kerîm, indiği andan itibaren bütün insanlığa ve cinlere meydan okumuştur: “De ki: ‘Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini getiremezler.’” (İsrâ, 17/88) Bu meydan okumanın 14 asırdır karşılıksız kalması, Kur’ân’ın beyanının beşer üstü ve ilâhî bir menşeden geldiğinin fiilî bir isbatıdır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
20/10/2025